top of page
Abdülkâdir Merâgî
Doğum; 17 Aralık 1353
Merâga-Tebriz, Azerbaycan
Ölüm;1435
Herat, Afganistan
“Anadili Türkçe'den başka Arapça ve Farsça'yı iyi bilirdi; bestekâr, hanende, nazariyatçı, şâir, ressam, hâfız ve hattattı.”
Abdülkâdir Merâgî`nin Hayatı
“Yerli ve yabancı kaynaklarda Farabi ve İbni Sina birinci ve ikinci üstad sayıldıkları için Üstad-ı Salis, Meragalı Abdülkâdir, İbni Gaybî, Hoca Abdülkâdir, Meragalı olarak anılan bu ünlü Türk bilgin ve Musikişinası Azerbeycan’ın Meraga şehrinde doğdu.
“Çok ilgi çekici ve fırtınalı bir hayat sürmüştür, hayat hikâyesinin büyük bir bölümü biliniyor. Eserlerini, yüzyıllarca ilim ve sanat dili olarak kullanılan Arapça ve İran dillerinde yazdığı için Batılı araştırmacılar bu Azerbaycanlı Türk’ü İranlı bir musiki nazariyatçısı olarak kabul etmişlerdir.
Babası çağının bilginlerinden Gıyaseddin Gaybîdir. Babasından söz ederken "Bir çok ilim dalında üstün bilgisi vardı; bilhassa
Musikinin pratik ve teorik dallarında üstad idi" dediğine göre temel bilgileri ve Musikiyi babasından öğrendiği kesindir.
“Abdülkâdir’in çocukluk çağına ait bilgiler de yine kendi kitaplarındaki ifadelerle sınırlı kalıyor. Babasının, yetişmesi için tam bir özen ve söze sığmayacak şefkat gösterdiğini, musikide onun “mübarek himmetleriyle” ulaştığı derecenin, bilgi, maharet ve gücün, tüm insanlarca açıkça görülebilir bir hale geldiğini söyleyen Abdülkâdir, İbn-i Gıyâseddin Gaybî’nin onu musiki alanında yetiştirmesinin amacını ise “Kur’ân’ı ezberlemem, gerekli nağmeleri belleyerek, beğenilen ezgilerle okumayı öğrenmem” şeklinde hikâye eder.
“Babasının ölümünden sonra Tebriz'e geldi. Daha sonra İlhanlılar'ın hizmetine girerek önce üçüncü hükümdar sultan Hüseyin'e sonra 1380 yılında Ahmed Celâyerî'ye nedim oldu. Döneminin tanınmış Musikişinası Rızaeddin Rıdvan Şah'ın düzenlediği bir Musiki yarışmasını kazanmış olması bu yıllarda ününün yaygınlaşmış bir Musikişinas olduğunu ispatlar.
“1386 yılında Timur'un Azerbeycan'ı istilâ etmesi sonucu Ahmed Celâyerî Bağdat'a kaçmış; "yâr-ı aziz" dediği Hocayı da yanında götürmüştü. Bağdat'ın Timur'un eline geçmesiyle Sultan Ahmed, Yıldırım Beyazıd'a sığındı; Meragalı da Timur'un eline düştü. Timur, bir çok ilim ve sanat adamı gibi onu da Semerkant'a gönderdi; 1397 yılında bu sarayda hizmet gördüğü biliniyor.
1399'da Timur'un akıl hastası oğlu Miranşah'ın (öl.1400) nedimleri arasındaydı. Bu nedimler arasında Meragalı'dan başka Kudbeddin-i Nayî, Habib-i Udî, Ardeşir-i Çengî gibi ünlü Musikişinaslar da bulunuyordu. Oğlunun anormal davranışlarına çevresindeki insanların neden olduğu düşüncesine kapılan Timur bunların çoğunu öldürtmüştü.
Canını güçlükle kurtaran Abdülkâdir derviş kılığına girdi ve Semerkant'tan kaçarak Bağdat'a geldi. Eski efendisinin hizmetine girdiyse de bu uzun sürmedi. 1401 yılında Bağdat yeniden alınınca bir süre saklanan Merâgî bir rastlantı sonucu Timur'la yüz yüze geldi. Hiddetlenen imparator hiç tereddüt etmeden idamını emretti. O anda Meragalı Kur'an-ı Kerîm'den bir sûreyi ezberinden ve çok duygulu bir şekilde okuyunca bağışlandı. Böylece eski saygınlığı geri verilerek bir süre Timur'la dolaştı. Hindistan seferi sırasında Semerkant'a gitmek için Timur'dan izin istedi. Arzını kabul eden Timur kendisine bir de yazılı nişan verilmesini emretmişti. Bu nişanın bizzat Timur tarafından dikte ettirildiğini tarihi kaynaklar belgelemektedir.
“Kesin bir kanıt olmamakla birlikte 1421 tarihinde Bursa'ya gelerek Sultan II. Murad'a eserini sunduğu, sonra Semerkant'a geri döndüğü ileri sürülür. Timur'un ölümünden sonra oğlu Muinüddin Şah'a intisab etti ve bunun torunu Halil Mirza'dan himaye gördü, Şahrûh'un sarayında bulundu. Şahrûh taht şehrini Herat'a nakledince buraya geldi ve 1435'te Herat'ta veba hastalığından öldü.
bottom of page